Gazeteci-Yazar Cevat Korkmaz 1984’te
başlayan çatışmalı ortamın ve sonrasında gelen baskınlar, operasyonlar,
karşılıklı öldürülmelerle devam eden olay ve gelişmeleri yakından takip etti, bölgede
aktif gazetecilik yaptı. Kürtlerin, sadece Türkiye değil, iran ve Irak
rejimleri baskısı altındaki yaşamını yakından gördü. Çileli yaşamını yazdı. Politik
gazeteciliğinin tecrubesi, serbest ticaretle birleşince, ekonomi politik
alanındaki görüşleri ile öne çıktı, hayli önemli görüldü. Özellikle sosyal
medyada, yapıcı, tarafsız, isabetli yaklaşım ve analizleriyle dikkatleri
üzerine çekti. Şiddete karşı çıktı ve barışı savundu hep. Bunu yaparken, haksız
tarafı da yapıcı bir dil ile eleştirip, uyarmayı ihmal etmedi.
Diyarbakır da 1962 de doğdu. Gazeteciliğe küçük
yaşlarda babası Aziz Korkmaz'ın yanında başladı. Çeşitli gazetelerde çalıştı.
1987 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki eğitimini, cezaevine
girdiği için yarım bırakmak zorunda kaldı. Aynı yıl ’Ortadoğu Haber Ajansı-
ORHA’yı kurdu. Bu bölgede kurulan ilk özel haber ajansıydı. Ajans prima işlere
imza attı. Yurt dışında ve içinde haberleri ORHA mahreciyle yayınlandı. Halepçe
katliamı sonrası, tüm Dünyanın dikkatlerini üzerinde toplandığı bölgedeki,
etkin ve kilit isimlerden, IKDP lideri Mesut Barzani'yle görüşen ilk gazeteci
oldu. Mesleki kuruluşlardan ödüller aldı. Ajans bünyesinde ’Yeni Çizgi’ isimli
bir dergi çıkarttı. ’Kürt Kapanı’ isimli bir kitabı ve ’Babamın Karıları’ adlı
senaryosu bulunmaktadır. Halen, gazeteciliği yanında, serbest ticaret yaparak
yaşamını sürdürmektedir.
Gazeteci-Yazar Cevat Korkmaz, Çözüm Süreci ve
sonrasında başlayan çatışma ortamı değerlendirdi. Ve hemen barışın şartlarıyla
ilgili düşüncesini paylaştı. Kendisiyle yaptığımız röportajı sunuyoruz.
Uzun dönem bölgede gazetecilik
yaptınız. Turgut Özal ve sonrasında gelen cumhurbaşkanı, başbakan ve hükümet
üyeleri, Kürt sorunundan bahs etti. Umutlar verildi. Tabi iyleştirmeler de var. Ancak
hukuksal anlamda atılan adım yok. Kürtlerle adı konulmuş, imza altına alınmış
bir anlaşma yok. Siz bu süreçleri, tavır ve yaklaşımı nasıl yorumluyor sunuz?
Cevat Korkmaz: Merhum Özal'la başlayan Kürt sorununa çözüm süreci, Süleyman
Demirel, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller'le sürdürülmek istendi. Özal dışındaki
girişimler halk tarafından samimi bulunmadı. ’AB yolu Diyarbakır'dan geçer’ ve
benzeri gibi açıklamalar, unutuldu ve ciddiye alınmadı. Çözüm, yerini, her seferinde
olduğu gibi şiddete bıraktı. Özal'ın akıbeti ise bugün hala tartışılıyor.
Bana göre,
siyasi iradeye karşı derin devlet her zaman direnç gösterdi. AKP'ye kadar
hiçbir hükümet, devleti tam anlamıyla kontrol edemedi. Recep Tayyip Erdoğan'la
başlayan süreçle, ezberleri bozan gelişmeler yaşandı. Oslo gorüşmeleri, Paris
cinayetiyle sekteye uğrasa da, İmralı, Kandil ve hükümet gorüşmeleriyle devam
etti. Çözüme dönük büyük bir umut yeşermişti. Ne olduysa 8 Haziran seçimleriyle
oldu ve barış masası bir anda devrildi. AKP'yi hükümet yapan ittifaklar
dağılmıştı. İktidarla Cemaat arasındaki iktidar kavgası, çözüm sürecini
gerileten en büyük etken oldu, zira o güne kadar içeride tutulan generallere ’Pardon’
denildi. Şiddetin yeniden artması, şahinlerin serbest bırakılmasıyla da
bağlantılı olabilir. Çünkü, tümünün itibarı iade edildi. Bugün ise halkta tam
bir güvensizlik hakim.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve PKK
lideri Abdullah Öcalan’la başlatılan çözüm süreci boyunca, insanlar ölmedi,
askeri ve polisi harcamalar eskildi ve ekonomik anlamda Türkiye’nin güçlenmesi
dünyada konulur oldu. Seçimden hemen sonra başlayan çatışma ortamıyla, Dünya,
Türkiyedeki iç savaşı ve bunun ekonomiye ve bölge güvenliğine getireceği zararı
konuşuyor. Bu çatışmalı ortamın, ekonomiye ve bölge güvenliğine, her iki halka
getireceği zararlar konusundaki düşüncenizi paylaşmanızı rica edecektim...
Cevat Korkmaz: İnsanların ölmesi elbetteki güvenlik ortamına tesir
edecek, ekonomiye yansıması olacaktır. Politik şiddetin sıkça eleştirilen en katı
yanı, yeri doldurulmayan ve ardından acılar bırakan, insan kaybıdır.
Özellikle
Ortadoğu coğrafyasında ciddi bir itibar kaybı vardır. İzlenen dış politika
fazla başarılı sayılmamakta. Örneğin, İŞİD politikalarında direnen hükümet,
ABD'yle sürpriz bir şekilde anlaşarak, sözde de olsa IŞİD'ı hedefine koymuştur.
Ancak Dünya basını ve kamuoyu, bunun karşılığında Kürtlere operasyon sözü
alındığını ve uygulamaya konulduğunu söylüyor.
Artan ekonomik
sıkıntılarla birlikte çatışma alanları genişlemiş, insan hakları temelinde
Avrupayı endişelendiren bir sürece girilmiştir. Çatışmaların
olduğu bölgelerdeki son durum, Metropollerde de olumsuz etkilerini
hissettirmeye başladı.
Bu durumların
geçmişte yaşandığı ülkelere bakın, tümü ekonomik olarak ciddi darbeler
almıştır. Bu anlamda Türkiyenin, çatışmalı ortamdan etkilenmemesinin imkanı yok.
Nasıl ve ne kadar sorusu ise, piyasaya yansımasıyla cevabını bulacaktır. Türkiyedeki
piyasaya daha yakından bakacak olursak, küçük ve orta işletmelerde konuşulanlar
şu:
Vadeli mal satışları durdu. Bankalar vadesi
gelmemiş borçları çeşitli bahanelerle erken istemeye başladı. Dövizdeki çılgın
artış, ithal malların temininde sıkıntı yaratıyor. AB ülkelerindeki tedirginlik
basında daha sık dillendirilir
oldu. Yabancı birçok bankanın Türkiyeden çekileceği söyleniyor. Üstüne
İktidarın, kimi sermaye gruplarına yönelik operasyon başlatacağına dair
iddialar eklenince, piyasalar daha da kasılsdı. Doğudan batıya göç de başladı.
Kentlerde insanlar erken saatlerde evlerine çekiliyor; tıpkı 90'larda olduğu
gibi.Yargı sistemine olan guvensizlik nedeniyle, yabancı ortak edinmiş
holdinglerin, adil alınmamış kararları Avrupaya taşıyacağı da güçlü bir ihtimal
gibi gorünüyor…
Çözüm sürecinde haksız olan taraf değil,
daha çok çözümü çözümsüzlüğe iten sebepler üzerindeki görüşünüzü merak
ediyordum. Bu süreçteki önemli eksiklikler nelerdi?
Cevat Korkmaz: Çözüm sürecinde eksik olan, görüşmelerin halka kapalı
olarak yapılmasıdır. Hatta parlemento bile bunun dışında tutulmuştur, denilebilir.
Bunun sancıları devam etmektedir. Görüşmelerin içeriği ile ilgili sivil toplum
kuruluşları ve halk yeterince bilgilendirilmemiştir. Kapalı kapılar ardında
verilen sözler ve sürece dair önemli detaylar bugün hala bilinmemektedir. Dolmabahçe
mutabakatından sonra, Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 2 yılı aşkın
süre devam eden müzakereleri gözardı eden açıklamaları, halk nezdinde erken
seçim bahanesi olarak algılanmıştır.
Kalıcı barış
için umut vaad eden süreci durduranlar, sadece Kürtler nezdinde değil, Türkler
nezdinde de itibar kaybettiğini söyleyebilirim. Şüphesiz ki tüm bu gelişmeler
sandığa yansıyacaktır.
Hemen barış ve çözüm sürecinin yeniden
başlaması nasıl sağlanır?
Cevat Korkmaz: Hemen barış biraz zor sağlanır. Barış sürecini, tek
taraf ya da bir kişinin taleplerine kilitlenmemelidir. Geniş tabanlı bir hükümet
bunu başarabilirdi. Hatta MHP'nin de dahil olacağı bir ittifak, sorunlara şefaf
çözümler üretebilirdi. Bir referandum seçeneği bile gündeme getirilebilirdi.
Bunun sayısız yararı olur.
Metropollerde
yaşayan Kürtler, geleceklerinden ciddi endişe duymaktadırlar. Yer yer yaşanan
münferit olaylar, toplumsal reflekse donüşmeden ve çok geç kalınmadan iç
dinamiklerin sorumluluk alması gerekmektedir.
Ayrıca, bu
havada sandık güvenliği saglanamayacagı için, güvenli bir seçim yapılacağı inancında
değilim. CHP, özellikle Suruç olayı ertesinde sorumlu davranmış ve bölgeye
heyet gondermiştir. MHP ve AKP oylarıyla meclis araştırma talebi red
edilmiştir. Suruç ile ilgili, tıpkı Roboskı olayında olduğu gibi samimiyetsiz
davranılmış ve katliamlar adeta kamufle edilmiştir.
Şu an barış pek
mümkün gözükmüyor gibi görünse de, sonuçta, dünyanın birçok yerinde Kürt
Sorununa benzer sorunların çoğu diyalogla çözüme kavuşmuştur. Dünya Barış
Haftası münasebetiyle şunu söylemek istiyorum:
Yeniden
alevlenen çatışmalara karşı yükselen barışçıl seslere; çocuklarını kaybeden
analar ve aile bireylerinin tepkilerine, sorumluluk bilinciyle savaşa karşı tavır
koyan aydınların istemine, barış olması, çözüm sürecine bırakıldığı yerden
başlaması için hükümete baskı yapan, insani örgütler, değişik ulusal ve
uluslararası çevrelerin seslerine kulak verileceğini düşünüyorum. Tarafların,
bu seslere kulak verip, görüşme masasına oturmaları gerekliliği istendikçe ve baskılar
artıkça, barış ve çözüm sürecine tekrar bırakıldığı yerden başlanacak ve akan
kan duracaktır.
Söyleşi: Z. Gabar Çiyan
Inga kommentarer:
Skicka en kommentar