måndag 7 september 2015

Gazeteci Cevat Korkmaz Çözüm Sürecini değerlendirdi: Çatışmalı ve güvensiz ortamın ekonomiye zararı büyük


Gazeteci-Yazar Cevat Korkmaz 1984’te başlayan çatışmalı ortamın ve sonrasında gelen baskınlar, operasyonlar, karşılıklı öldürülmelerle devam eden olay ve gelişmeleri yakından takip etti, bölgede aktif gazetecilik yaptı. Kürtlerin, sadece Türkiye değil, iran ve Irak rejimleri baskısı altındaki yaşamını yakından gördü. Çileli yaşamını yazdı. Politik gazeteciliğinin tecrubesi, serbest ticaretle birleşince, ekonomi politik alanındaki görüşleri ile öne çıktı, hayli önemli görüldü. Özellikle sosyal medyada, yapıcı, tarafsız, isabetli yaklaşım ve analizleriyle dikkatleri üzerine çekti. Şiddete karşı çıktı ve barışı savundu hep. Bunu yaparken, haksız tarafı da yapıcı bir dil ile eleştirip, uyarmayı ihmal etmedi.

 
Diyarbakır da 1962 de doğdu. Gazeteciliğe küçük yaşlarda babası Aziz Korkmaz'ın yanında başladı. Çeşitli gazetelerde çalıştı. 1987 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki eğitimini, cezaevine girdiği için yarım bırakmak zorunda kaldı. Aynı yıl ’Ortadoğu Haber Ajansı- ORHA’yı kurdu. Bu bölgede kurulan ilk özel haber ajansıydı. Ajans prima işlere imza attı. Yurt dışında ve içinde haberleri ORHA mahreciyle yayınlandı. Halepçe katliamı sonrası, tüm Dünyanın dikkatlerini üzerinde toplandığı bölgedeki, etkin ve kilit isimlerden, IKDP lideri Mesut Barzani'yle görüşen ilk gazeteci oldu. Mesleki kuruluşlardan ödüller aldı. Ajans bünyesinde ’Yeni Çizgi’ isimli bir dergi çıkarttı. ’Kürt Kapanı’ isimli bir kitabı ve ’Babamın Karıları’ adlı senaryosu bulunmaktadır. Halen, gazeteciliği yanında, serbest ticaret yaparak yaşamını sürdürmektedir.

 
Gazeteci-Yazar Cevat Korkmaz, Çözüm Süreci ve sonrasında başlayan çatışma ortamı değerlendirdi. Ve hemen barışın şartlarıyla ilgili düşüncesini paylaştı. Kendisiyle yaptığımız röportajı sunuyoruz. 

 
Uzun dönem bölgede gazetecilik yaptınız. Turgut Özal ve sonrasında gelen cumhurbaşkanı, başbakan ve hükümet üyeleri, Kürt sorunundan bahs etti. Umutlar verildi. Tabi iyleştirmeler de var. Ancak hukuksal anlamda atılan adım yok. Kürtlerle adı konulmuş, imza altına alınmış bir anlaşma yok. Siz bu süreçleri, tavır ve yaklaşımı nasıl yorumluyor sunuz?
Cevat Korkmaz: Merhum Özal'la başlayan Kürt sorununa çözüm süreci, Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller'le sürdürülmek istendi. Özal dışındaki girişimler halk tarafından samimi bulunmadı. ’AB yolu Diyarbakır'dan geçer’ ve benzeri gibi açıklamalar, unutuldu ve ciddiye alınmadı. Çözüm, yerini, her seferinde olduğu gibi şiddete bıraktı. Özal'ın akıbeti ise bugün hala tartışılıyor.

 Bana göre, siyasi iradeye karşı derin devlet her zaman direnç gösterdi. AKP'ye kadar hiçbir hükümet, devleti tam anlamıyla kontrol edemedi. Recep Tayyip Erdoğan'la başlayan süreçle, ezberleri bozan gelişmeler yaşandı. Oslo gorüşmeleri, Paris cinayetiyle sekteye uğrasa da, İmralı, Kandil ve hükümet gorüşmeleriyle devam etti. Çözüme dönük büyük bir umut yeşermişti. Ne olduysa 8 Haziran seçimleriyle oldu ve barış masası bir anda devrildi. AKP'yi hükümet yapan ittifaklar dağılmıştı. İktidarla Cemaat arasındaki iktidar kavgası, çözüm sürecini gerileten en büyük etken oldu, zira o güne kadar içeride tutulan generallere ’Pardon’ denildi. Şiddetin yeniden artması, şahinlerin serbest bırakılmasıyla da bağlantılı olabilir. Çünkü, tümünün itibarı iade edildi. Bugün ise halkta tam bir güvensizlik hakim.

 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve PKK lideri Abdullah Öcalan’la başlatılan çözüm süreci boyunca, insanlar ölmedi, askeri ve polisi harcamalar eskildi ve ekonomik anlamda Türkiye’nin güçlenmesi dünyada konulur oldu. Seçimden hemen sonra başlayan çatışma ortamıyla, Dünya, Türkiyedeki iç savaşı ve bunun ekonomiye ve bölge güvenliğine getireceği zararı konuşuyor. Bu çatışmalı ortamın, ekonomiye ve bölge güvenliğine, her iki halka getireceği zararlar konusundaki düşüncenizi paylaşmanızı rica edecektim...
Cevat Korkmaz: İnsanların ölmesi elbetteki güvenlik ortamına tesir edecek, ekonomiye yansıması olacaktır. Politik şiddetin sıkça eleştirilen en katı yanı, yeri doldurulmayan ve ardından acılar bırakan, insan kaybıdır.

 
Özellikle Ortadoğu coğrafyasında ciddi bir itibar kaybı vardır. İzlenen dış politika fazla başarılı sayılmamakta. Örneğin, İŞİD politikalarında direnen hükümet, ABD'yle sürpriz bir şekilde anlaşarak, sözde de olsa IŞİD'ı hedefine koymuştur. Ancak Dünya basını ve kamuoyu, bunun karşılığında Kürtlere operasyon sözü alındığını ve uygulamaya konulduğunu söylüyor.

 
Artan ekonomik sıkıntılarla birlikte çatışma alanları genişlemiş, insan hakları temelinde Avrupayı endişelendiren bir sürece girilmiştir. Çatışmaların olduğu bölgelerdeki son durum, Metropollerde de olumsuz etkilerini hissettirmeye başladı.

 
Bu durumların geçmişte yaşandığı ülkelere bakın, tümü ekonomik olarak ciddi darbeler almıştır. Bu anlamda Türkiyenin, çatışmalı ortamdan etkilenmemesinin imkanı yok. Nasıl ve ne kadar sorusu ise, piyasaya yansımasıyla cevabını bulacaktır. Türkiyedeki piyasaya daha yakından bakacak olursak, küçük ve orta işletmelerde konuşulanlar şu:

 
Vadeli mal satışları durdu. Bankalar vadesi gelmemiş borçları çeşitli bahanelerle erken istemeye başladı. Dövizdeki çılgın artış, ithal malların temininde sıkıntı yaratıyor. AB ülkelerindeki tedirginlik basında daha sık dillendirilir oldu. Yabancı birçok bankanın Türkiyeden çekileceği söyleniyor. Üstüne İktidarın, kimi sermaye gruplarına yönelik operasyon başlatacağına dair iddialar eklenince, piyasalar daha da kasılsdı. Doğudan batıya göç de başladı. Kentlerde insanlar erken saatlerde evlerine çekiliyor; tıpkı 90'larda olduğu gibi.Yargı sistemine olan guvensizlik nedeniyle, yabancı ortak edinmiş holdinglerin, adil alınmamış kararları Avrupaya taşıyacağı da güçlü bir ihtimal gibi gorünüyor…

 
Çözüm sürecinde haksız olan taraf değil, daha çok çözümü çözümsüzlüğe iten sebepler üzerindeki görüşünüzü merak ediyordum. Bu süreçteki önemli eksiklikler nelerdi?
Cevat Korkmaz: Çözüm sürecinde eksik olan, görüşmelerin halka kapalı olarak yapılmasıdır. Hatta parlemento bile bunun dışında tutulmuştur, denilebilir. Bunun sancıları devam etmektedir. Görüşmelerin içeriği ile ilgili sivil toplum kuruluşları ve halk yeterince bilgilendirilmemiştir. Kapalı kapılar ardında verilen sözler ve sürece dair önemli detaylar bugün hala bilinmemektedir. Dolmabahçe mutabakatından sonra, Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 2 yılı aşkın süre devam eden müzakereleri gözardı eden açıklamaları, halk nezdinde erken seçim bahanesi olarak algılanmıştır.

 
Kalıcı barış için umut vaad eden süreci durduranlar, sadece Kürtler nezdinde değil, Türkler nezdinde de itibar kaybettiğini söyleyebilirim. Şüphesiz ki tüm bu gelişmeler sandığa yansıyacaktır.

 
Hemen barış ve çözüm sürecinin yeniden başlaması nasıl sağlanır?
Cevat Korkmaz: Hemen barış biraz zor sağlanır. Barış sürecini, tek taraf ya da bir kişinin taleplerine kilitlenmemelidir. Geniş tabanlı bir hükümet bunu başarabilirdi. Hatta MHP'nin de dahil olacağı bir ittifak, sorunlara şefaf çözümler üretebilirdi. Bir referandum seçeneği bile gündeme getirilebilirdi. Bunun sayısız yararı olur.

 
Metropollerde yaşayan Kürtler, geleceklerinden ciddi endişe duymaktadırlar. Yer yer yaşanan münferit olaylar, toplumsal reflekse donüşmeden ve çok geç kalınmadan iç dinamiklerin sorumluluk alması gerekmektedir.

 
Ayrıca, bu havada sandık güvenliği saglanamayacagı için, güvenli bir seçim yapılacağı inancında değilim. CHP, özellikle Suruç olayı ertesinde sorumlu davranmış ve bölgeye heyet gondermiştir. MHP ve AKP oylarıyla meclis araştırma talebi red edilmiştir. Suruç ile ilgili, tıpkı Roboskı olayında olduğu gibi samimiyetsiz davranılmış ve katliamlar adeta kamufle edilmiştir.

 
Şu an barış pek mümkün gözükmüyor gibi görünse de, sonuçta, dünyanın birçok yerinde Kürt Sorununa benzer sorunların çoğu diyalogla çözüme kavuşmuştur. Dünya Barış Haftası münasebetiyle şunu söylemek istiyorum:

 
Yeniden alevlenen çatışmalara karşı yükselen barışçıl seslere; çocuklarını kaybeden analar ve aile bireylerinin tepkilerine, sorumluluk bilinciyle savaşa karşı tavır koyan aydınların istemine, barış olması, çözüm sürecine bırakıldığı yerden başlaması için hükümete baskı yapan, insani örgütler, değişik ulusal ve uluslararası çevrelerin seslerine kulak verileceğini düşünüyorum. Tarafların, bu seslere kulak verip, görüşme masasına oturmaları gerekliliği istendikçe ve baskılar artıkça, barış ve çözüm sürecine tekrar bırakıldığı yerden başlanacak ve akan kan duracaktır.


Söyleşi: Z. Gabar Çiyan

Inga kommentarer:

Skicka en kommentar