måndag 5 september 2016

Süryani aydını ve insan hakları savunucusu Kenan Kerimo'nun anısına

Södertälje'ye, İsveç'in önemli liman ve sanayi şehri, bir diğer Midyat'a doğru arabayla hızla yol alıyorum. Kara haber tez ulaşır, ölüm bir nefes, nefesin durduğu an kadar yakın bize, evin yıkıla ölüm, diyorum kendi kendime. Bir gözyaşı pınarıdır akan, acı bir yutkunmadır ona eşlik edip boğazıma düğümlenen. Gençlik yıllarında, boğulmak ile yaşam arasında kaldığım o zamanki hisler kapımı çalıyor yine. Turabdin'e yüzlerce yıldır hayat veren 'Bûnisra' suyunun kabarıp haykırdığı, sarsıcı dalgalarına kapılmışım gibi geldi bana. Dalgaların 'har û dîn' olduğu, buluşup çarpıştığı bir yerde, acımasız bir girdap teslim almıştı. Suyun derinliği çekiyordu beni kendine. Dışardaki sesler boğuk geliyordu bana...

Süryani analarını düşündüm o an. Turabdin'deki anaların ağıtlarıyla uyanır gibi oldum. Ne olduğu bilinmeyen, başımıza bela 'FELEK'e sitem edilişlerine, 'HAWAR'larına kapıyordum kendimi. Ne olacağım gelmez aklıma, hiç bir dile çevrilmesi mümkün olmayan duygular, hisler ve yakarışlarla dolu sözcükler arasında kayboluyordum bu sefer:

'Felekê, bê bextê, li min nemayê! Piştî çûna vî şerî, vî xweşmêrî û vî egîdi, mirina bavê Sargon, bila nemînim li se rûkê vê dinyayê...'

Varmak istiyordum bir an evvel, Nusaybin'lilerin gurur kaynağı, büyük düşünür ve sevgi güneşimiz Mor Yaˁqub adını taşıyan katedrala. Önümü görmekte zorlanır gibi oluyorum. Son yıllarda, üzücü haberler aldığımda, duyma organım ittihad etmiyor artık bedene. Tinutüsüm yakılan ağıtlara eşlik ediyor. Ağlayamıyorum, hıçkırıklarda tutmuyor beni eskisi gibi. Kalpten akıp gözlerde sele dönüşen, beni benden alan hislerin önüne geçmekte zorlanıyorum.

Bir rüyadır ömür. Bir tiyatro oyunudur aslında yaşanan. Yaşamı anlamlı kılmak isteyenlerin, insalık için depremler yaratan kişilerin rolüdür, insanı öne çıkaran, kendinden bahsettiren ve sevdiren. Göçtükten sonra da, Tanrının huzurunda ak yüzle çıkanlar ve insanların kalbinde taht kuranlardır, bir de tarihe ismini kazdıranlardır onlar. İşte, yaşamı boyunca, aydının toplumdaki rolünü bilip, o'nu yaşayarak hareket eden, fedekarlıktan çekinmeyen ve insan haklarındaki mücadelesinde ödün vermeyen Kenan Kerimo, diğer adıyla Kenan ağabey de öyle birisi idi.

Yıllar önce, insan hakları çalışmaları esnasında, tedaviye muhtaç olupta hastanede tedavi edilmesi gereken mahkumlar için yapılan bir etkinlikte tanışmıştık. Daha sonra çeşitli vesilelerle, Türkiye'de demokrasinin gelişimi, Kürt sorunu, Süryanilerin inanç ve kültürel haklarının korunması, bölgede insan haklarının, kültürel yaşamın bir parçası haline gelmesi konusunda yan yana gelmiştik. Birkaç gün önce onunla konuşmuştum. Aramızdan ayrılmasını kabullenmek zor geliyordu bana. '100. yıl Seyfo Çalışma Komitesi' toplantısı sonrasında yaptığımız sohbet gelmişti aklıma. Turabdin'e gitmiş ve orada değerli birçok kişilikle görüşme imkanı bulmuştum. Konunun lokal ve ulusal alanda, akademisyen, parlemento ve bölgede tartışılması, sorunu politik çıkarlara alet etmeden, buna insani çözümler getirilmesi yolundaki düşüncemi dile getirmiştim. Turabdinde birçok aydının bilgisi sınırlı, konuyla ilgili el altında yeterince kaynak yok. Halbuki mevcut yasaların sınırlılıkları olsa da, değerli çalışmaların önünü kapatmıyor, diye yakınmış, düşüncemi dile getirmiştim.

Acı olayların 100. yılında, Turabdin bölgesinde ve Türkiye'de aydınların duyarsızlığının bir sebebini, yeterince bilgi ve basılı kaynakların olmaması, hukuki çerçevede bilgilendirme toplantı ve etkinliklerinin olmamasına da bağlıyordu, Kenan ağabey. Gösteri hakkı yanında, bilgilendirme etkinliklerinin olması önemliydi. Belediye, üniversitelerde ve parlementoda ilgi duyanlara ulaşmak gerekli ve şart diyordu. Ayrıca toplumsal sorunlara eğilen örgüt ve kuruluşlarla da diyalog kurmak gerekiyordu. Turabdin'de 100. yılı anma komitesinin kanuni yollarla kurulup, kanuni haklar çerçevesinde faal olması önemini öne çıkarıyordu.

Politik birikimi yanında yıllarını bölgede insan haklarının gelişimi için sarf eden, bölgesindeki tüm renklere, Kürt, Türk ve Süryanilere eşit mesafede yaklaşan, insani olan herşeye değer veren tecrübe konuşuyordu. Yasaklardan çok diyalogu esas alan bir yaklaşımı, şiddeten çok toleransı, illegal alana itilmekten çok hukuksal hakların genişletilmesini önemli gören düşünce ve yaklaşımına hayran kalmamak elde değildi. Hep böyle idi rahmetli Kenan ağabey, zülme karşı dik duruşu, efendiliği, yumuşak tavrı ve barışçıl yanı onun önemli özelliklerindendi.

Mor Yaˁqub kilisesine yakın bir parkta bıraktım arabayı. Hızla katedralın büyük salonuna doğru yürümeye başladım. Kapı önünde, o'nun öğrencisi, aynı zamanda yegeni olan, Asur-Süryanilerin tanınmış politikacılarından, değerli Yaşar Küçükaslan'la göz göze geldim. Gözlerindeki acıyı okumak zor gelmiyordu. Vakitsiz gelen ölüme karşı duyulan öfke bahçede toplanan insanlardan duyuluyordu. Taziyeye gelen kadın sayısı, erkekler kadar vardı. Kenan abimizin vefatına üzülen kadınların sayısı şaşırmamış, Asur Kültür Merkezi'ndeki sohbetimizi aklıma getirmişti.

Asur Kültür Merkezi'nin 2010 geleneksel ödülü, Sur Belediyesi'ne, çok dil ve kültürel hizmetlerinden dolayı verilmişti. Bu ödül, çalışmaları için kendinden saygıyla bahsettiren, belediye başkanı Abdullah Demirbaş mamosteye sonradan şahsen verilecekti. Mamoste Demirbaş'ın İsveç'te tanıdık dostları çoktu. Ancak, kendisi adına teşekkür etmek için, modern Kürt edebiyatının yaratıcılarından yazar Mehmed Uzun'un sevgili eşi Zozan Uzun'dan rica etmişti. Asur Kültür Merkezinde, Zozan'ı ve beni, Asur-Süryanilerin tanınmış aydını, rahmetli Kenan abinin yegeni, mamoste Feyyaz Boyacıoğlu (Kerimo) ve merkez yönetim kurulu üyeleri karşılamıştı. Feyyaz hocanın çevresi geniş, hoş görüsü ve toleranslı yaklaşımıyla sevilen ve sayılan bir kişilik.
Zozan hanım çiçekleri merkez yönetiminden Yıldız Hanıma ve George Baryawno'ya sunmuş, karşılıklı teşekkür edilmişti. Toplantı sonrasında olanları Kenan abimizle sohbet etme fırsatını bulmuştum. Kendisi, Demirbaş hocanın teşekkürü için, özellikle Zozan hanımdan rica etmesini çok anlamlı bulmuştu. 'Kadına daha çok değer vermeliyiz, o'nu yücelterek, yönetimi ve mücadeleyi onlarla paylaşarak istediğimize varır, saygın milletler arasındaki yerimizi alırız. Kadın haklarına saygı çok önemli', demişti.

Kenan abimizin ilerici ve çağdaş aydınlar arasındaki yeri ve mücadelesi 12 Eylül'ün çok öncesine uzanmaktadır. Midyat'ta başlayan ilerici politik ve insani tutumu, daha sonra Elazığ'da, yüksek öğrenim yaptığı İstanbul'a kadar uzanır. Birikim ve tecrübelerini, İsveç'e geldikten sonra toplumun her kesimiyle paylaşmıştır.

Yaşarla birlikte Mor Yaˁqub katedralın büyük salonundan içeri giriyoruz. Salon tıklım tıklım, oturulacak yer yok. Onlarca insan geliyor, bir o kadar kapıdan uğurlanıyordu. İnsanların hüznünü yüzlerinden akıyor gibiydi. 'Acıyı acıyla sulamak' adet idi Turabdin de. 'Mıra'nın acısı, olayın acısıyla, fincan fincan doluyor, yudum yudum yudumlanıyordu. Yüce Tanrım, dedim kendime. O'nu yakından tanıyanlarla bir bir göz göze gelmek, sarılmak, kontrolü mümkün olmayan, kendiliğinden akan gözyaşları, dışarıya değil, içine dökmek, ne kadar acı idi.

Koca salon dar gelmeye başlamıştı. Kenan ağabeyi kendine çeken sular, adeta beni de çağırır gibiydi. Gençlikten kalan boğulma hisi bedenemi sarmaya başlamıştı. Ayağa kalkmamla sevgili Yaşar bana eşlik etti. Kilise görevlilerine saygı ve selam verdikten sonra, önce oğlu Sargon'a ve Kenan ağabeyimizin kardeşi, İsveç Milletvekili değerli Yılmaz Kerimo'ya başsağlığı diledim. Sıradaki tanıdıklarına da. Sonra mamoste Feyyaz'la yüz yüze geldik. Üzüntüden perişan bir haldeydi. Sandalyeden kalktı, sarıldık.

Kendimi tamamıyla hislere teslim etmiştim. 'Bûnisra' suyunun kabarmış zamanına denk gelmiş, arabamla birlikte sürükleniyordum adeta. Eve kadar otomobili nasıl sürdüğümü hatırlamıyorum. Yakın ve değerli bir dost, bir ağabeyi kaybetmek ne kadar acı Tanrım.

Çok uzaktan, güneşin doğduğu yerden gelen bir hawar, tinutüsümün eşliğinde feleke isyan eden ağıtlar ve Şivan'ın sesi çalışma odamı dolduruyordu:

'Ey felekê xayînê te çima li me wiha kir/ te konê me ji nava kona rakir/ te mala me xera kir/ te zaro û zêçên me bê xwedî hişt li orta perîşan kir/ te dilê dosta şikand dilê dijmina bi me şa kir/ felekê yeman xayînê yeman bêbextê yeman...' 03.09.2016, Stockholm

Zarathustra Gabar Çiyan
Gazateci-Yazar