tisdag 24 januari 2017

İnsan haklarının korunması ve küresel işbirliği

Geçtiğimiz hafta sonunda, ABD’nin birçok yerinde ‘Women’s March’ adı altında gösteriler gerçekleşti. Buna paralel olarak aynı gün ve amaçla İsveç, Almanya, Fransa, Kanada, Portekiz, Hollanda, Güney Afrika, İsviçre ve İngiltere başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde de yürüyüşler düzenlendi. Burada, insan haklarına, özellikle kadın ve azınlık haklarına saygının azaldığı konusundaki endişelere vurgu yapıldı. Haklara saygı göstermeyenler eleştirildi.

İnsan ve çevre koruma örgütlerinin birlikte organize ettiği bu gösterilerin yapıldığı ülke sayısı 50’i geçti. Birçok şehirde 673 gösteri sözkonusu bu örgütler tarafından yapıldı. İşbirliği içinde yapılan aynı tür etkinliklerin sayısı binlerce idi.

Bu kadar insani ve doğayı koruma örgütlerini harekete geçiren nedenler ne idi?
ABD Başkanı Donald Trump’un insani örgütleri endişeye sürükleyen açıklamaları bu sebeplerinden sadece birisi. ABD’de ihlal edilen insan haklarının aynısı birçok ülkede kendini göstermesi. Değişik ülkelerde kadına yönelik artan şiddet, insanlara karşı ırkçı yönelim, ötekileştirme ve hükümetlerin bu konuda yeterince önlem almaması, diğer önemli nedenler olarak öne çıkıyor. Kısacası, ülkelerin karşılıklı olarak haksızlıkları görmeme, adeta onaylama ve karşılıklı ilişkilere kurban etmeden dolayı, insanlığı küresel anlamda harekete geçirme noktasına getirip, örgütlerarası güçbirliğin yaratılmasına zemin hazırlamış oldu. Bu güç birliği, gösteri ve görüşmelerle şekil almaya devam ediyor.

İnsan haklarının korunması için Başkan Donald Trump’un adım atması isteniyor. İnsanlara artan baskılara karşı, küresel anlamda yeni etkinliklerle karşı durulacağına işaret ediliyor.

Geçtiğimiz haftaki gösterileri örgütleyen en önemli aktörlerden birisi Uluslararası Af Örgütü-AI idi. Af Örgütü Isveç Genel Sekreteri Anna Lindenfors’un bu etkinliklerdeki rolü önemli. Lindenfors’un açıklamaları küresel güç için yol haritası olabileceğinin işaretini veriyor. Lindenfors, Stockholm’deki gösteride şöyle diyordu:

‘ABD yeni başkanını seçti ve bununla birlikte dünya da yeni bir sürece giriyor. Yakın bir zamana kadar neler olabileceği konusunda bildiklerimiz sınırlı. Bu sürecin orada neler yapabileceği, bunun bizlere ne kadar tesir edebileceği ve yaratacağı dalgaların başka yerlere nasıl etki yapabileceği konusunda da bildiklerimiz de sınırlıdır. Çok yönlü endişe ve korku duyabiliriz. Gelecek için endişeye kapılabiliriz. Veya bunun yerine, inançlarımız uğrunda mücadele etmeyi, bu konuda tavır koymayı seçebiliriz. Bu sebeplerden dolayı bugün burada toplandık. Kararsızlık yerine kararlı olacağımızı ve mücadele edeceğimiz göstermek için buradayız. Bugünkü gösteri ABD’de aynı etkinliği yapanlarla dayanışma içinde olduğumuzun göstergesidir. Bu etkinlik aynı zamanda tüm ülkelerde, dünyada insan haklarına saygı duyulması için de yapılmıştır. Yani hep birlikte, bu konuda yapılması gereken birçok şeyi gerçekleştirebiliriz.’

Lindenfors insan hakları konusunda ABD’ye yönelik eleştirisinde, yargılanma süreçleri ve ne ile suçlandıkları açıklanmayan Guantanamo’daki tutukluların durumuna değindi. Buranın geleceği ne olacağını sordu. ABD’de hamile kadınların hastane ve doğum evlerinde karşılaştıkları güçlüklere değinip, günde 2-3 kişinin doğum esnasında öldüğüne dikkat çekti. Ölüm oranının Afroamerikan kadınlarda dört misli daha fazla olduğunu, gerekli tedbirlerin alınmasıyla bunun önüne geçebilmenin mümkün olabilceğini savundu. Bunların yanında, Meksikalı göçmenlerin ve zorluklarla geçinen emeklilerin durumu belirsizliğini koruyor, dedi. Polis içindeki ırkçılık bir başka sorun, özellikle siyahlara karşı. Bir genç siyahın, polis şiddetine maruz kalması riski, beyazlara nazaran, dokuz kat daha fazla. Polis tarafından öldürülenlerin sayısı diğer batılı ülkelere oranla çok daha yüksek. 30 yaşındaki siyahların onda biri cezaevinde. 6 milyon amerikalının seçme hakkı suç işlediğinden dolayı ellerinden alınmış durumdadır.

ABD ve diğer ülkelerde insan haklarının ayaklar altına alınması kabul edilemez olduğunu vurgulayan Lindefors, umudumuzu yitirmeden, eşitlik ve özgürlükler için birlikte hareket etme gereğine işaret edip konuşmasını şöyle bitirdi:

‘Sindirici ve baskıcı ırkçılığın çok yönlü yayılmasından mı endişelisiniz? O halde, tüm ülkelerde temel insan haklarının, sadece bir kesim için değil, orada yaşayan herkesin hakkı olduğunu sağlamak için çalışmalı ve tavır koymalısınız. Bu kural, burada, Avrupa’da ve tüm dünyada geçerli olması ve kabul edilmesi lazım. Hep birlikte, birbirimize omuz vererek, olumsuzlukları olumlu yöne döndürmeyi ve hayal ettiğimiz yaşamı kurmayı gerçekleştirebiliriz. Onun için herkes bu etkinliklerdeki yerini almalı ve mücadeleye destek vermelidir.’

Üyesi olduğum uluslararası insani örgütlerden edindığim duyumlar, küresel işbirliğinin kalıcı olabilmesi için çalışmalara başladığına işeret etmektedir. Doğanın dengesini olumsuz yönde etkileyenlere ve insan haklarına saygı göstermeyenlere karşı küresel etkinliklere daha çok şahit olacağımız günler yakın... 

Analiz: Zarathustra Gabar ÇIYAN


tisdag 3 januari 2017

Uluslararası Af Örgütü Sözcüsü Hedenborg: “BM barış konusunda felçli durumda”

İnsanın kendisiyle, yaşamını sürdürdüğü bölge sakinleri, çevredeki komşular ve diğer halklarla barış ve güvenlik içinde yaşamın yolu diyalogtan geçiyor. Diğer inanç ve kültürlere saygı ve karşılıklı tolerans, kapıları açan anahtar oluyor. Şiddet ise, şiddeti doğuruyor.

Etrafımıza bakalım. İstanbul, Suriye, Sur ve Sincar’da olan kıyım ve yıkımlar, ne kadar acı verici. Değişmeyen ve beyne kazılan kanlı kareler, geride kalan annelerin gözyaşları ve çocuklarının itildikleri ortam hepimiz için, bitirilmeye çalışılan insanlık ve insani değerler açısından düşündürücü. Halbuki paylaşılacak o kadar güzellikler var ki.

Aslında devletler, taraf oldukları uluslararası insan hakları sözleşmeleri sadece uygulamak ve gözetlemekle sorumlu değildir. Uluslararası ilişkilerde de bunlara saygı gösterilmesi, gerektiğinde birbirine hatırlatma ve daha güzel yarınlar için çabalama sorumlukları da vardır. İnsan haklarına saygının üye ülkelerce ciddiye alınması, uyum ve gözetleme konusunda BM’in rolü büyüktür.
Bu konuda aksaklıklar olduğunda insani örgütlerin çabaları ve çok yönlü tesiri öne çıkıyor. Savaşta acı çeken kadın ve çocukların korunması konusu hasassiyet kazanıyor, öncelikli olarak ele alınıyor ve dünya kamuoyunu harekete geçirmeye çalışıyor. Çocuklarını kaybeden bir annenin acısıyla çarpıyor tüm yürekler ve savaşın bitmesi için insanlık göreve çağrılıyor.

İçlerinde Uluslararası Af Örgütü gibi 26 uluslararası insani örgütün bulunduğu ortak insiyatif hafta sonunda İsveç Meclisi önündeki Mynt Torget meydanında buluştu. Halep’te kadın ve çocuklara yönelik şiddetin durması içindi oradan yükselen çığlık. Birçok halktan insanlar buna destek sunmuştu. Femininistisk insiyatif gösteri esnasında resmimi çekip manşetine taşıdı. Örgüt temsilcileri konuşma yaptı. Bölgedeki savaşın getirdiği yıkıma dikkat çekildi. BM ve AB gibi örgütler göreve çağrıldı. Kadın ve çocuk hakları konusundaki hassasiyeti ve uluslararası alandaki çalışmalarıyla tanınan İsveç Uluslararası Af Örgütü Basın Sözcüsü Ami Hedenborg’un sert çıkışı büyük beğeni topladı. BM Güvenlik Konseyi’nin barış konusunda felçli bir konumda olduğunu söyleyen Hedenborg’in, BM Genel Kurulu’nu göreve çağırması da, insanlığın umut bağladığı örgütün acı halini ortaya seriyor ve herkesi düşündürüyordu. Şöyle diyordu, Hedenborg:

‘Gözümüzün önünde insanlar hukuksuzca tutuklanıyor, işkence ediliyor ve kaybediliyor. Barışçıl amaçlı gösterilere sert müdaheleler sözkonusu. Bu türden şiddet, insanlık suçu kapsamına giriyor. Bunu daha önce dile getirdik ve şimdi de istemimizi vurguluyoruz. Suçlular bulunup Uluslararası Ceza mahkemesi önüne çıkarılmalıdır.

Taraflar arasında savaş suçunu işleyenler hakkında soruşturma başlamadan Suriye’de atılacak barış adımların uzun ömürlü olması ve başarılı olması zordur.

BM Güvenlik Konseyi’nin öncelikli görevi barışın korunması ve geri getirilmesidir. Güvenlik Konseyi, soruna birlik içinde çözüm bulma ve karar vermenin acil olduğu bir zamanda, adım atma konusunda felç olmuştur. Bizler, insanların yardım çağrılarına sesiz ve seyirci kalamayız. Onun için Uluslararası Af Örgütü, Güvenlik Konseyi’nin başarısızlığı nedeniyle, BM Genel Kurulu’nun bu görevi yerine getirmesi istenmiş, hatırlatmıştır. Burada, tüm ülkelerin sivil insanların koruması ve savaşın son bulması için görev ve sorumlulukları yerine getime, görevi vardır.’

Savaş hukuku olarak da tanımlanan Cenevre antlaşmalar dizisi 1864’lü yıllarda başlar ve 1949’da son şeklini alır. İlk sözleşme üzerinden tam 152 sene geçmesine rağmen, halen insanlar ırk, renk, inanç, cinsiyet ayırımı ve çıkarları için toplu kıyıma uğruyor ve hukuk ayaklar altına alınıyor. Devletler için bağlayıcı olan bu sözleşmelere saygı duyulmuyor. BM insan hakları deklerasyonu yok sayılıyor.

Savaşlar, yıkımlar ve acılarla dolu bir yılı geride bıraktık. Yılın son saatlerindeki hatıralar, kareler kana boyandı. Ama gerçek şu ki, geleceğe umutla bakma ve insanca yaşam herkesin hakkı. Siyaset tıkanmış ve politikacılar insani çözümleri bulmada zorlandığı bu gibi anlarda, şiddeti red eden, bunun yerine barışçıl ve insani çözümler üzerinde yoğunlaşan, bu konuda tecrube sahibi olan ve insani yaptırım gücü bulunan, tarafsız insan hakları örgütleriyle bağlarımızı güçlendirmeliyiz, diye düşünüyorum. Toplumun her kesimi, insani sese kulak veren herkes, savaşın acımasızlığına kurban edilmiş anne ve çocukların acısının dinmesi için, insani örgütlerin önerilerini dikkate almalı ve destek vermelidir. Etkinliklerine katılmalıdır. Suçlular bulunup adalet önüne çıkarılmalı, İstanbul, Sur ve Halep’teki yaralar mutlaka sarılmalıdır.


Analiz:
Zarathustra Gabar