torsdag 1 maj 2014

Seyfo Center başkanı Atman: Erdoğan'ın 1915 olayı ile ilgili önerileri yeteresiz

Soykırım tanımına tarihsel bir bakış
'Genocide', yani soykırım, tanım olarak yeni olmasına rağmen, soykırımlar adı konulmayan bir suç olarak tarih boyunca uygulandı ve acılar yaşandı. Bu acımasız uygulama için, 1941 yazında Hitler güçlerinin Baltık ülkelerini ve Polonyayı işgal sonrasında Yahudilere karşı toplu kıyımlar yaptıklarında, İngiltere başbakanı Winston Churchil'in tepkisiyle karşılamıştı. Churchil bu suç için 'bizler adı konulmamış bir suçla karşı karşıyayız', demişti.

Genocide tanımı, ilk defa, soykırım konusunda çalışmalar yapan, 1948 BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin şekil bulup kabulünde rol alan Polonyalı Yahudi assılı hukukçu Raphael Lemkin (1900-1959) tarafından, iki sözcük bir araya getirilmek süretiyle kullanılmaya başlanmıştı. Yunanca 'Geno' halk, aşiret, köken kelimesi ve Latinceden 'Cide' öldürme, kıyıma uğratma'nın birleşimi ile 'genocide' olarak son şeklini almıştı. Lemkin, 1920'lerde 'insanlık suçu' olarak değerlendirilen Ermeni Soykırım suçlularının yargılanması için girişimlerde bulunmuştu. Daha sonra Hitler tarafından Yahudilere uygulanan soykırımı belgeleyen kitabı yazdı. Birçok ülkede soykırım karşıtı çalışmalar yaptı. Savaş ve barış zamanında, bilerek ve planlanarak etniki bir gruba karşı yapılan kıyımların hesabını soracak hukuki bir organizasyonun kurulma, uluslararası anlamda bağlayıcı önlemlerin alınması için yoğun ter dökmüştü. Roma Konferansı kararları ve ardından gelen, soykırım suçlarına bakan en yetkili mahkeme, Uluslararası Ceza Mahkemesi-ICC'nin hukuksal dayanağında ve İnsan Hakları ile ilgili anlaşmalarda Lemkin'in izleri çok yönlü.

Ermeni kırımı

Kaynaklar, 1 miyondan fazla Ermeninin ölümü ile sonuçlanan 1915 kırımını kısaca şöyle yorumlamakta:' Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde olan Ermeni kırımı, imparatorluk yönetimi tarafından bilerek ve planlayarak gerçekleştirilmiştir. Bu çağımızın modern soykırımlardan biri ve etniki bir temizlik olarak görülmektedir.'

Kırım sonrasında, olayda işlenen suç ve uygulanan şiddetin unutulduğu konusu, şiddet ve suç ile iktidarını yaşatanların elinde, bir propoganda aracı olmuştur. Berlin'de, Associated Press için çalışan gazeteci Louis Lochner, Hitler'in, 1939'da Polonya'ya saldırı esnasında, hava sahası yaratılması için ordunun başındaki generallerine dediklerini not etmişti. Hitler şöyle demişti: 'Uygulanan şiddet bir süre sonra dünya kamuoyu tarafından unutulacak. Sadece başarılarıdan bahsedilecektir. Cengizhan sayısız insanı ölüme gönderdi. Günümüzde, Ermenilerin yok edilmesini hatırlayan kaç sayıda insan var?'

Ermeniler, dünden bugüne, acılarını ülke içinde ve dünya kamuoyu ile paylaşmaya çalıştı. Anlaşılmaları için çaba gösterildi. Dünyadaki birçok ülke ve örgüt, Uruguay, 1965, Kıbrıs, 1982, BM İnsan Hakları Komitesi, 1985, AP, 1987, Rusya, 1995, Yunanistan, 1996, Uluslararası Soykırım Araştırmaları Derneği, 1997, Lubnan, 1997, Belçika, 1998, Italya, 2000, Vatikan, 2000, Fransa, 2001, International Center for Transitional Justice, 2002, İsviçre, 2003, Arjantin, 2003, Kanada, 2004, Slovakya, 2004, Hollanda, 2004, Polonya, 2005, Venezuela, 2005, Almanya, 2005, Litvanya, 2005, Şili, 2007, İsveç, 2010 olayı soykırım olarak kabul etti. Türkiye yetkililerinden acının anlaşılması, kabulü ve yaranın sarılması için adım atılması beklenildi.

Öcalan'ın mektubu ve Erdoğan'ın mesajı
Birisi, PKK lideri, diğeri ise TC hükümetinin başbakanı. PKK lideri Abdullah Öcalan'ın 19 Ocak 2014 Hrant Dink'in ölüm yıldönümünde, TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 15 Nisan 2014'te başbakanlık internet sitesinde 1915 olayı yıldönümünde, Ermenilere yönelik mektup ve mesajları yayınlandı. Açıklamalar, önemli mesajlar içeriyor.

Yaranın sarılması ve çözümü için düşüncelerini söylüyorlar. Öcalan, tartışma konusu olan, lobi faaliyetlerinin negatif yönlerine işaret ederek bunlara bel bağlamadan birlikte soruna çözüm bulmaya çağırıyor. Başbakan Erdoğan, olumsuz şiddet ve ırkçı eğilimlere işaret edercesine, birlikte, bu düşüncelerin etkisi altına girmeden, modern çağa uygun olarak atılacak adımlarla beraber hareket etmeyi öneriyor. Öcalan, TC yönetimini, olgunlukla tarihi ile yüzleşmesi çağrısı yapıyor. Başbakan Erdoğan, arşivlerin açıldığına, ortak komisyonların kurulması ve tarihi doğruların açıklığa kavuşturulmasını ve bunun olgunlukla algılanacağına işaret ediliyor. Öcalan, Dink'in ardından kalan aile fertleri ve yakınları için, Erdoğan yeni nesil Ermenilerin, 1915 olaylarında yaşamını yitiren yakınları için, acılarını paylaşıyor.

Mesajlar içerik olarak, yazılan ve yapılanlarla ele alındığında, acıların sarılmasına yeter mi, sorusu tartışılmaya başlandı bile. Fakat, her iki mesajda olumlu yanların olduğu muhakak. Bunların tartışılması önemli.

'Seyfo' yılı unutulmamalı
Başbakanın 1915 olaylarını anma dolayısıyla kaleme alınan mesaj, özelde Ermenilere, genel anlamda ülkedeki diğer dini ve milli etnisitelere yöneliktir. Öcalan'ın da öyle. Bilindiği üzere, son yıllarda, 1915 olayları, Ermeni Soykırımı ile birlikte Suryanilerin 'Seyfo' olarak adlandırdıkları kırımlarla anılıyor. Yani Nisan 1915 denildiğinde, Ermeni soykırımı ile birlikte Seyfo (kılıç) yılı da akla geliyor. Yapılan iki kırım, aynı tarihte anılıyor. Durum bu iken, her iki mesajda da Suryanilerin ismi geçmiyor. Kürt, Türk, Arap ve Ermenilerin ismi geçiyor.

Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde ve TC kuruluş sonrasında, müslüman Kürtler ve Ermeniler etniki bakımından baskı altına alındılar. Ermeniler, hem etniki hem de inançlarından dolayı da ezildiler. Kürtlere ve Ermenilere kıyımlar uygulandı ve mallarına el koyuldu. Burada Ermenilerin bir ayrıcalığından bahsetmek gerek. 1923 Lozan antlaşmasıyla, Türkiyede gayrımüslimler için tam vatandaşlık haklarından kısmen de olsa faydalanmaları sözkonusudur.

Bu ülkenin en eski kültürlerden olan Suryaniler ve Ezdi Kürtler en çok acı çekenlerdir. Gayri müslim olan Suryaniler ve Ezdi Kürtler, Lozan'ın kapsamında olması gerekirken, dışında tutuldular. Hem etniki hem de inançları dolayısıyla kıyımlara uğradılar. İşin ilginç tarafı, Ezdi Kürtler hem müslüman Kürtler hem de devlet baskısı altında ezildiler.

Suryanilere 'Seyfo yılı'nda uygulanan kırım konusu, çoğu zaman aynı bölgede yaşanmış olayların gölgesinde kaldı. Ezdilere yapılan soykırım ve katliamlar da öyle. Fazla gündeme gelmedi. Bundan dolayıdır ki, çok taraflı baskılar altında ezildiler. Talan edildiler. Unutulmak istenenler tarafından unutuldular. İşte, İnsan Hakları ile ilgili bu dosyamızda, ilk olarak en çok ezilen Suryanilerin neden ezildiklerine cevap arayacağız.

İkinci ve çok önemli olan bir nokta, başbakan Erdoğan'ın aynı mesajda, yeni bir açılıma yeşil ışık yakan açıklaması, 'tarihi meseleleri hukuki boyutlarıyla birlikte daha iyi anlamamız, kırgınlıkları yeniden dostluklara dönüştürmemiz mümkün olacaksa, farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşılanması ve bütün taraflardan benzer bir anlayışın beklenmesi tabiidir'i değerlendirmek olacaktır.

Olayın hukuki boyutun ele alınması, resmi tarihin değişimini beraberinde getireceği gibi, mal ve mülklerin iadesi, adı konulmayan olayın resmi olarak tanımı ve anayasal haklarını alabilmeye kadar uzanan bir dizi değişikleri ve tartışmaları gündeme getiecektir.

Bu noktaların yanısıra, gündemdeki konulara da değinilecektir.

'Seyfo Center' başkanı değerlendiriyor
Süryani Araştırmalar Merkezi SEYFO CENTER'in yönetim kurulu başkanı, soykırım konusunda uzman yazar Sabri Atman'la tartışacağız.

Öcalan'ın mektubu, Ermeniler ve diğer kesimler tarafından çok tartışıldı. Erdoğan'ın mesajı da tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bu dosyamızda, başbakan Erdoğan'ın mesajını tartışacağız. Konuya, ülkemizde en çok ezilen kadim bir halk, Suryanilerin bakış açısı çerçevesinde yaklaşacağız. Mesajı, Suryanilerin önemli bir insan hakları örgütü, merkezi Hollanda'da olan, şube ve temsilcilikleri Kanada, ABD, Avusturalya, Almanya, İngiltere ve İsveç'te de bulunan Seyfo Center'in başkanıyla masaya yatıracağız.

İnsan hakları dosyaları masaya yatırılıp ele alınırken, insan hakları örgütlerinin çoğu zaman temel aldıkları prensipler esas alınacaktır. Uluslararası anlaşma ve uluslararası hukuk ile bağlayıcı olan sözleşme ve dökümlere bağlı kalınacaktır. Etniki kimliğimize da sadık kalarak, insan hakları konusunda, ülkede İktidarda olan ve yönetime aday olan kişi ve örgütlerin eksikleri eleştirilecek, öneriler sunulacak, insan haklarına saygı kültürünün yeşermesi ve başarısı için katkı sunulacaktır. Olumlu adım ve çabalara pozitif bir yaklaşım sergilenecektir.
Bu anlamda, 1915 olayları önemli. Yapılan açıklamaları da tartışmaya değer buluyoruz. Atman'la yaptığımız söyleşiyi paylaşıyoruz.

- TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 1915 olaylarıyla ilgili mesajı başbakanlığın resmi sitesinde yayınlandı. Mesajda, Osmanlı İmparatorluğu içinde bulunan etniki ve dini kökenlilere genel anlamda bir sesleniş var. Ancak isim olarak Kürt, Türk, Arap, Ermenilerin adı geçiyor. Başbakanın mesajı özelde Ermenilere yönelik. Genelde tüm etnik kökenlere ve inançlara, acı çekenlere sesleniyor.
Sorum şu: 1915 olaylarından bahsedilirken, Süryanilerin 'Seyfo' olarak adlandırdığı acılı dönem gölgede kalıyor. Suryanilerin acısının gölgede kalması, gündeme gelmemesi, satır aralarında kalma sebebi konusunda, eleştiriyi kendinize de yönelterek, düşüncelerinizi almak istiyorum. Soykırım karşıtı insan hakları örgütün başkanı olarak, başbakan Erdoğan'ın bu noktadaki yaklaşımını değerlendirir misiniz ?


Sabri Atman:
Türkiye Devleti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açıklama bizleri pek fazla şaşırtmadı. Aslında soykırımı inkar politikasında kullandıkları eski dilin ve sözcüklerin kabak tadı verdiğinin kendileri de farkında. Bunun için soykırımı farklı sözcüklerle telaffuz etmeye başladılar. Geçmişte ‘hepimiz acılar yaşadık’, başınız sağ olsun hadi şimdi ileriye bakalım, geçmişi unutun diyerek soykırım gibi ağır bir suçun sorumluluğundan kaçmaktadır. Bu da gösteriyor ki ne Türkiye ne de Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, tarihi gerçeklerle hesaplaşma konusunda olgun olmanın çok uzağındalar. Geçmişle hesaplaşma yerine bunu kasaba kurnazlığıyla geçiştirmeye çalışmaktadırlar ki bu yol demokratik toplumların seçeceği bir yol değildir. Türkiye Devleti Hristiyan Ermeni, Süryani, Rum ve Ezidilerin katliamı üzerine kurulmuş bir devlettir. Bunun sorumluluğundan kaçmak mümkün değildir.

Erdoğan’ın yaptığı açıklamanın her kelimesinin özenle aylar öncesinden yapılan bir çalışmayla seçildiğini gazete sütunlerinden okuyoruz. Kendilerini böylesi bir açıklama yapma zorunda bırakan iç ve dış koşullar söz konusudur. Özellikle dış koşullar ve baskılar karşısında Türk yönetimi çaresiz kalmaktadır. Amerika da ki güçlü bir lobiye sahip olan Yahudiler Türkiye’nin üzerinde durduğu kilimi yavaş yavaş çekmektedirler. Türkiye adeta yalnızlaşmaktadır. Soykırıma uğrayan kurbanların torunları seslerini daha fazla çıkartıyorlar.

Erdoğan Süryanileri ve Seyfo'yu ağzına almadığı doğrudur. Bu da onun bu konuda ne denli samimiyetsiz olduğunu göstermektedir. Ermenilere yönelik yaptığı taziye’ açıklaması da politik baskılardan dolayı yapmaktadır. Şayet bu böyle olmasaydı Süryanilerinde acısını paylaşmaktan kaçınmazdı. Süryanileri sahipsiz ve güçsüz bulduğu apaçıktır. Evet bizim ne devletimiz ne de petrolümüz var. Bu yüzden uluslararası alanda sesimiz pek fazla duyulmayabilir ve yeterli kulak verilmeyebilir. Ancak şunu söyleyebilirim. Her geçen gün Süryaniler bulundukları ülkelerde varlıklarını daha da fazla hissettirmektedirler. Son on yıl içerisinde Avrupa’nın ve dünyanın dört bir kıtasında Seyfo konusunda yaptığımız çalışmalar devrim niteliğindendir. Ancak yaptıklarımızın kafi olmadığının farkındayız. Çalıştığımızdan daha fazla çalışmak ve yaptıklarımızdan daha fazlasını yapmak zorundayız. Çünkü başka da bir seçeneğimiz yok.

-
'Tarihi meseleleri hukuki boyutlarıyla birlikte daha iyi anlamamız, kırgınlıkları yeniden dostluklara dönüştürmemiz mümkün olacaksa, farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşılanması ve bütün taraflardan benzer bir anlayışın beklenmesi tabiidir', diyor başbakan.
Meselenin hukuk boyutunu hem tartışmaya açıyor hem de kırgınlığın giderilmesinden bahsediyor. Başbakan Erdoğan'ın hukuki açılımı, öncelikle hukuk ve tarih uzmanlarının legal bir zeminde tartışmasına yol açacağa benziyor. Kırgınlıkların giderilmesi ise, hukuksal hakların sağlanılması ile mümkün. Yani gerçeklerin kabulü, resmi tarih tezinin yeniden yazılması, mal ve mülkün iadesi...
İnsan hakları çalışanı ve bir Suryani aydını olarak bu açılımı nasıl değerlendiriyorsunuz?


Sabri Atman: Ne yazık ki soykırım gerçeği sadece Türkiye coğrafyasıyla sınırlı değildir. Soykırımların tarihi, hukuki, ekonomik, siyasal ve aynı zamanda ahlaki boyutları vardır. Erdoğan burada da şark kurnazlığı yapıyor ve böylesi bir sorunu tarihçilerle sınırlı’ tutmaktadır ki Türkiyenin sahip olduğu bu politika yeni bir politika değildir. Bunlar var olan sorunu hafifletmek ve unutturmak istemektedirler. Oysa sorun tek başına tarihçilerin sorunu değildir. Soykırım bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Mesleği ve cinsiyeti ne olursa olsun bütün insanların böylesi bir suça karşı duruş sergilemeleri gereklidir. Dedemin öldürüldüğünü söylemem için tarihçi olmam gerekmiyor. İkincisi, Kırgınlıkların ve tarihi haksızlıkların giderilmesi tamamen gidirilmesi mümkün olmazsa dahi Türkiye’yi yöneten elit takımının soykırım gerçeğiyle karşılaşmış ve yüzleşmiş diğer ülkelerden öğreneceği çok şey var. Bunların başında da soykırım kurbanı insanların torunlarından özür dilemektir. Türkiye’nin bugün yaptığı ise bu değildir. Soykırımı inkar ediyor ve soykırımı inkar etmek soykırımın devam ettiği anlamına gelir. Yeni soykırımları önlemenin en iyi yollarından birisi geçmiş soykırımları yeterince lanetlemek ve hesap sormaktır. Bu iş kuru bir özürle ve hadi daha ne istiyorsunuz, geleceğe bakalım demekle olmaz.


- 'Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz. Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla anıyoruz', diyor başbakan.
Başbakan acı çekenlere başsağlığı diliyor. Konunun araştırılması için arşivlerin açıldığından bahsediyor ve ortak komisyonların kurulmasını öneriyor. Başbakanın
bu yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Sabri Atman:
Yukarıda da değindim. Aslında Başbakan Erdoğan içerik olarak yeni bir şey söylemedi. Yaptığı açıklamanın medya da bu denli işlenmiş olmasının nedeni yaptığı ‘açılımın’ ve ‘taziye’nin ilk defa başbakan düzeyinde birinin ağzından yapılıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu açıklama soykırım kurbanı halkların torunları tarafından samimiyetsiz bir açıklama olarak algılandı.

Gerek bir Süryani bireyi olarak gerek sede Seyfo Center başkanı olarak ne Erdoğan ne de bir başka biriyle ben 1915 soykırımının gerçekleşip gerçekleşmediğini tartışmam! Bu bizim için bir tartışma konusu yapılamaz. Türkiye de Hristiyan azınlıklara karşı ve Ezidilere soykırım yapıldı, nokta. Eğer Erdoğan ve yönetimi tarihleriyle samimi bir şekilde yüzleşmek istiyorlarsa atacakları adımların başında özür dilemek geliyor, daha sonra da bu özürün gereklerini yerine getirmek gerekiyor. Bunu yapmak içinde üzeinde aylarca çalışmaları gerekmiyor. Yeterki tarihleriyle yüzleşmeye hazır olduklarına kanaat getirsinler.

- Gündemdeki önemli bir soruna gelelim. Son birkaç ayda cezaevinde tutulan birçok Kürt siyasetçisi çıkarıldığı mahkeme sonrasında serbest bırakıldı. Kurdistan ismini taşıyan bir legal parti kurulmasına izin çıktı. Mor Gabriel'in bir kısım arazisi, tapuları verildi. Çatışmalar durmuş durumda. Bir Suryani milletvekilinden sonra, bir belediye başkanı seçildi. Kürtçe radyolar, tv kanaları, enstituler. Dernekler. Bunlar olumlu noktalar. Anayasal değişiklikte yavaşlama var. Başbakanın basın yayın üzerindeki direkt baskısından bahsediliyor. Barış görüşmeleri sonuç vermiyor. Gelişmeleri nasıl değerlindiriyorsunuz? Anayasal değişikliğinde beklentileriniz neler?
Sabri Atman: Olumlu gelişmelerin ve kazanımların olduğu kesindir. Bunun için çok ağır bedeller ödenmiştir. Bunlara büyük saygı duyuyorum. Sizin de dediğiniz gibi Mor Gabriel arazisinin bir kısmı ve tapuları geri verdildi. Ancak diğer bir tarafta Mor Avgin manastırının topraklarına senelerden beri el konuldu ve bu sorun devamlılığını bildiğim kadarıyla koruyor. Bunun da çözülmesi gerekir.

Süryaniler Mezopotamyanın yerli halkıdır. Bu halkın haklarının verilmesi ve korunması önemldir. Küçük ve büyük demeden bütün halkların hakları anayasal gövenceye bağlanmaldır. Bu yapılmadığı sürece sarfedilen sözlerin fazla bir anlamı yok.

- Seyfo Center hakkında bilgilendirmeni istiyecektim...
Sabri Atman:
Süryani Araştırmalar Merkezi, Seyfo Center, 2005 yılında kuruldu. Avrupa'nın değişik ülkeleri olmak üzere, Avustralya ve Amerika'nın değişik ayaletlerinde şübeleri var. Süryani soykırımı üzerine çok yönlü çalışması var. Bir çok ülkenin parlamentosu ve üniversitelerinde konferanslar düzenleme, yayınlar basma olmak üzere lobi faaliyetleri yapmaktadır. Türkiye Devleti halkımıza karşı gerçekleştirdiği soykırımı inkar etme, unutturma ve görmezden gelmeye çalışmaktadır. Bizler ise bunu hep canlı tutmaya ve hesap sormaya yönelik faaliyet yapıyoruz. Herşey çok net bir şekilde gösteriyorki onlara gerçeklerin üzerini örtmelerine izin verilmeyecek.

Sabri Atman kimdir
Nusaybine bağlı Arbo köyünde doğdu. Tur-Abdin'lidir. İsveç'te Ekonomi üzerine öğrenim gördü. İki sene önce ise İngiltere, İtalya ve Polonya Üniversitelerinin ortak bir programı olan İnsan Hakları ve Soykırım’bölümünde Master tezi yaptı. Amerikanın Clark Üniversitesinde Süryani soykırmı konusudna doktora çalışması yapan Atman, Seyfo Center'in kurucusu ve başkanlığını yapmaktadır.

Bu Haber 29/4-2014 tarihli Tigris Gazatesi'nde yayınlanmıştır...